İlişkilerde hayal kırıklığı.. Hayatta en çok sevdiğimiz, en çok değer verdiğimiz insanlar tarafından incinmek…
Belki de hepimizin en derin acılarından biridir bu.
Çünkü insan, önemsemediği biri tarafından değil; bağ kurduğu, güven duyduğu, kalbinde özel bir yer açtığı biri tarafından kırılır.
Ve çoğu zaman bu durumun temelinde ilişkilerde yaşanan hayal kırıklıkları yatar.
İlişkilerde hayal kırıklığı genellikle yanlış insanlara doğru değer vermekten kaynaklanır.
Bazen karşımızdaki kişiyi olduğu gibi değil, olmasını istediğimiz haliyle severiz. Onun kusurlarını, olumsuz davranışlarını görmezden gelir, sadece görmek istediğimiz yönlerine odaklanırız.
Ama bir gün gelir, o kişi bizim hayalimizdeki gibi değil, kendi gerçekliğiyle karşımıza çıkar.
İşte o anda büyük bir çelişki yaşarız: “Nasıl olur da bana bunu yapar?” deriz.
Oysa karşımızdaki değişmemiştir, biz sadece görmek istemediğimiz taraflarını fark etmeye başlamışızdır.
İlişkilerde sağlıklı bir bağ kurmanın temeli, karşımızdakini olduğu gibi kabul etmektir.
Gerçek sevgi, “beni tamamlayan kişi” arayışıyla değil, “kendi haliyle var olabilen biri”ni sevmekle mümkündür.
Ama biz çoğu zaman karşımızdakini değiştirmeye, şekillendirmeye çalışırız.
Sonra beklediğimiz ilgiyi göremeyince de “beni neden üzüyor?” diye sorarız.
Oysa çoğu zaman bizi üzen, karşımızdaki insan değil, kendi beklentilerimizin yıkımıdır.
Birçok insan ilişkilerinde hayal kırıklığı yaşar çünkü karşısındaki kişiden, aslında kendi içsel boşluğunu doldurmasını bekler.
Sevilme, onaylanma veya birine ait olma arzusu…
Tüm bunları karşımızdaki kişiye yükleriz.
O kişi bu beklentileri karşılamadığında ise büyük bir boşluğa düşeriz.
Oysa o kişi bizi hayal kırıklığına uğratmaz — biz, kendi hayalimizin yıkılışına tanıklık ederiz.
İlişkilerde hayal kırıklığı yaşamamak için en önemli adım, insanları hayatımızda doğru konumlandırmaktır.
Herkese aynı duygusal yakınlığı vermemek gerekir.
Her insanın hayatımızdaki yeri farklı olmalıdır:
Samimi Dostlar: Bizi olduğumuz gibi kabul eden, derin güven bağları kurduğumuz kişiler.
Arkadaşlar: Keyifli vakit geçirdiğimiz ama her duygusal yükümüzü taşımalarını beklemediğimiz kişiler.
Tanıdıklar: Sosyal çevremizde olan, ama hayatımızın merkezinde yer almayan insanlar.
İşte bu konumlandırmayı yapamadığımızda, yanlış kişilere fazla anlam yükleriz.
Bir tanıdığa, dostmuş gibi davranırız.
Yeni tanıştığımız birine hemen güvenip içimizi açarız.
Sonra o kişi bizi hayal kırıklığına uğrattığında, aslında kırılan bizim yanlış konumlandırmamız olur.
Doğru duygusal sınırlar çizmek, kendini korumanın en sağlıklı yoludur.
Bu sınırlar, insanları uzaklaştırmak için değil, ilişkileri sağlıklı bir zeminde tutmak içindir.
Kiminle neleri paylaşabileceğimizi, kime ne kadar güvenebileceğimizi bilmek bizi incinmekten korur.
Bu aynı zamanda gerçek samimiyetin de temelidir.
Çünkü “herkesle her şeyi paylaşmak” samimiyet değildir; doğru kişiye doğru değeri verebilmektir.
İlişkilerde hayal kırıklığına en sık neden olan düşünce, “biri beni tamamlasın” inancıdır.
Oysa siz zaten bütünsünüz.
Bir başkasına kendinizi tamamlama gücü verdiğinizde, aynı zamanda sizi eksiltme gücünü de verirsiniz.
Gerçek ilişki, eksik yanlarımızı tamamlamak değil, bütünlüğümüzü paylaşmak üzerine kuruludur.
Birini sevmek, “beni tamamla” demek değil; “varoluşunu paylaşmak güzel” diyebilmektir.
Sonuçta mesele “insanlar neden beni üzüyor” değil,
“ben değerimi neden yanlış yerlere veriyorum” sorusudur.
Hayatınızın başrolü sizsiniz.
Diğer herkes, sizinle kurduğu bağın niteliği kadar yer kaplamalı hayatınızda.
Bir tanıdığa başrol verirseniz, hikâyeniz sarsılır.
Bir dostunuzu arka plana iterseniz, yalnızlaşırsınız.
Bu yüzden:
İnsanları oldukları gibi görün, olmasını istediğiniz gibi değil.
Duygusal haritanızı doğru çizin.
Kendi bütünlüğünüzü başkasının eline bırakmayın.
Unutmayın:
Sizi üzen, insanların kendileri değil, onlara yüklediğiniz anlamlardır.
Değeriniz çok kıymetli.
Onu, sizinle aynı dili konuşan, karşılık veren ve sizi olduğu gibi kabul eden insanlara verin.
Gerçek değer, koşulsuz kabulle başlar.
Ve bu değeri hak eden ilk kişi, sizsiniz.