Somatizasyon.. Hepimiz zaman zaman nedeni bulunamayan ağrılar yaşarız.
Baş ağrısı, mide bulantısı, kalp çarpıntısı, yorgunluk…
Doktora gideriz, tahliller yapılır, sonuçlar temiz çıkar.
Ve doktor bazen şöyle der:
“Bu durum psikolojik olabilir.”
Peki bu ne demek? Gerçekten psikolojik olan bir belirti “hayal ürünü” müdür?
Aslında hayır. Tam tersine, bu durumun adı somatizasyondur.
Somatizasyon, duygusal sıkıntıların bedensel belirtiler şeklinde ortaya çıkmasıdır.
Yani kişi fiziksel bir rahatsızlık hisseder ama tıbbi olarak bir neden bulunamaz.
Bu durumda beden, duyguları kendi diliyle anlatmaya başlar.
Bir başka deyişle, somatizasyon ne demek derseniz:
Zihin taşıyamadığı duygusal yükü bedene aktarır.
Böylece bastırılmış stres, öfke, korku ya da suçluluk gibi duygular;
mide ağrısı, çarpıntı, baş dönmesi, kas gerginliği gibi fiziksel belirtilerle kendini gösterebilir.
Somatizasyon bozukluğu belirtileri kişiden kişiye değişir.
Ancak en sık görülen belirtiler şunlardır:
Sürekli tekrarlayan baş, mide veya sırt ağrıları
Göğüs sıkışması veya psikolojik kalp çarpıntısı belirtileri
Psikolojik nefes darlığı (nefes almakta zorlanma ama tıbbi neden olmaması)
Sindirim sorunları, mide bulantısı veya kabızlık
Kronik yorgunluk, halsizlik
Uyku bozuklukları, uykuda huzursuzluk
Karın bölgesinde baskı ya da “düğüm” hissi
Bu belirtiler genellikle stres, kaygı, bastırılmış öfke ya da geçmiş travmalarla ilişkilidir.
Birçok kişi internette “psikolojik kalp ağrısı nasıl olur” ya da
“psikolojik kalp çarpıntısı belirtileri” gibi sorular aratır.
Çünkü bu hisler çok gerçektir.
Kişi o anda gerçekten kalbinin sıkıştığını hisseder.
Kalp atışları hızlanır, göğüs baskısı yaşar, bazen nefes almakta zorlanır.
Ama kalpte organik bir sorun yoktur.
Bu durumda bedende hissedilen o çarpıntı,
duygusal stresin bedensel bir yansımasıdır.
Zihin “tehlike var” sinyali verdiğinde, beden gerçek bir stres tepkisi üretir.
Yani aslında beden yalan söylemez — sadece duyguların dilini konuşur.
Psikolojik nefes darlığı, genellikle yoğun kaygı ve stresin sonucudur.
Kişi nefes almakta zorlandığını hisseder ama akciğerlerinde bir sorun yoktur.
Bu durumun nedeni, sinir sisteminin alarm haline geçmesidir.
Zihin “tehlike var” sinyali verdiğinde, kaslar gerilir, nefes yüzeyselleşir.
Beden bu durumu fiziksel bir boğulma gibi algılar.
Kısacası, duygular ifade edilmediğinde, beden onları “nefes darlığı”,
“göğüs sıkışması” ya da “boğaz düğümü” olarak anlatmaya başlar.
Fransız psikanalist Joyce McDougall, somatizasyonu “bedenin dili” olarak tanımlar.
Konuşulamayan duygular, bastırılmış öfke ya da korkular,
beden üzerinden dile gelir.
Bir çocuklukta “ağlama, güçlü ol” denilerek büyütülen kişi,
yetişkin olduğunda duygularını bastırabilir.
Ama bastırılan her duygu bir yerde sıkışır.
Ve sonunda beden o duyguyu anlatmaya başlar:
mideyle, kalple, sırtla ya da uykusuzlukla.
Aynı şekilde Van der Kolk, Beden Kayıt Tutar kitabında şöyle der:
“Beden travmayı unutmaz.”
Yani zihin bir olayı unutur,
ama beden o anın duygusunu saklamaya devam eder.
Bedenin amacı zarar vermek değil, dikkat çekmektir.
Bir mesaj iletmeye çalışır:
“İçimde çözülmemiş bir şey var.”
Biz bu mesajı bastırdıkça, beden sesi yükseltir.
Baş ağrısı olur, mide kasılır, kalp çarpar.
Ama beden düşman değildir; sadece duyguların tercümanıdır.
Somatizasyon, yalnızca bedensel bir durum değildir;
beden ve zihin arasındaki iletişimi onarmayı gerektirir.
Tedavi sürecinde genellikle şu adımlar izlenir:
Psikoterapi (özellikle bilişsel-davranışçı veya duygusal farkındalık temelli terapi)
– Kişi bastırdığı duyguları fark etmeyi öğrenir.
– Bedenle yeniden bağlantı kurar.
Fizyolojik düzenleme
– Nefes egzersizleri, gevşeme teknikleri, mindfulness çalışmaları
– Sinir sisteminin yatışmasını sağlar.
Yaşam tarzı düzenlemeleri
– Düzenli uyku, sağlıklı beslenme, stres yönetimi
– Duygusal farkındalık egzersizleriyle desteklenir.
Somatizasyon bozukluğu yaşayan kişi “hasta” değildir;
bedeni sadece “duyulmak” istemektedir.
“Psikolojik” kelimesi, “hayali” anlamına gelmez.
Tam tersine, bedenin duygularla konuştuğu bir gerçeği anlatır.
Somatizasyon, duyguların bedende yankılanmasıdır.
Ve bu yankıyı susturmanın yolu bastırmak değil, dinlemektir.
Bir gün biri size “Bu psikolojik” derse, sakın alınmayın.
Çünkü artık biliyorsunuz:
Bedeniniz size karşı değil — sizinle konuşuyor.
Ve siz onu dinlemeye başladığınızda, o da yavaşça susar.