Karnımız açken yemek yemekten başka hiçbir şey düşünemeyiz. Peki duygularımız açken de aslında aynı şeyi yaşıyoruz ama bunun farkında olmayabiliyoruz. Duygusal açlık, hayat rotamızı, ilişkilerimizi ve seçimlerimizi derinden etkileyen ancak çoğu zaman fark edilmeyen bir gerçeklik. İşte bu yazıda, duygusal açlığın ne olduğunu, hayatımıza etkilerini ve bu döngüden nasıl çıkabileceğimizi ele alacağız.
Tıpkı fiziksel açlık gibi, duygusal açlık da içimizdeki bir boşluğu, bir ihtiyacı işaret eder. Fiziksel açlıkta midemiz, duygusal açlıkta ise ruhumuz sinyal verir. Ne yazık ki duygusal açlığımızı fark etmediğimizde, hayatımızda istemediğimiz senaryolarla karşılaşabiliriz:
İçinde olmak istemediğimiz ilişkilerde buluruz kendimizi
İlerlemek istemediğimiz bir rotada gömülü kalırız
Hiç istemediğimiz halde bir insanı veya olayı takıntı haline getiririz
Duygusal açlık herkeste farklı şekillerde ortaya çıkar:
Bazı insanlar sevgiyi açtır
Bazıları onaylanmayı açtır
Bazıları ise güveni açtır
Bu farklılıkların kökeni, yetiştirilme tarzımıza, büyütüldüğümüz ortama ve aldığımız sevgi diline dayanır. Örneğin:
Sevgi açlığıyla büyüyen bir çocuk, her küçük iyi hareketi sevgi olarak tanımlayabilir
Güven konusunda yaralanmış biri, en ufak bir “güvendesin” sözüne aşırı bağlanabilir
Duygusal aç olduğumuzda, tıpkı fiziksel açlıkta olduğu gibi odağımızı kaybederiz. Zihnimiz, o anki açlığımızı giderebilecek en “lezzetli” seçeneğe yönelir, bu da:
İstemediğimiz ilişkilere yönelmemize
Sağlıksız bağlanma modelleri geliştirmemize
Kırıntılarla yetinmemize neden olabilir
Bu durumda kendimizi yetersiz, zayıf veya “kusurlu” hissedebiliriz. Ancak bu bir kusur değil, insanın biyolojik ve psikolojik bir savunma mekanizmasıdır.
Öncelikle “Beni bu duruma çeken ne?” sorusunu sormak gerekir:
Karşımdaki insanın hangi davranışı beni çekiyor?
“Seni seviyorum” demesi mi önemli?
“Yanımda güvendesin” demesi mi?
“Seni asla bırakmayacağım” demesi mi?
Açlığımızı tek bir kişiye veya kaynağa bağlamaktan kurtulmak:
“Benim açlığımı sadece bu insan doyuramaz”
“Başka insanlar da bana iyi hissettirebilir”
“Bu ihtiyacımı farklı yerlerden karşılayabilirim”
Duygusal ihtiyaçlarımızın farkına varmak
Bu ihtiyaçları kendi kendimize karşılamanın yollarını bulmak
“Ben bunu kendi kendime de doldurabilirim” inancını geliştirmek
Bu bir hastalık değil: Duygusal açlık, bir bağımlılık, takıntı veya kişisel yetersizlik değildir. Bu, vücudumuzun ve sistemimizin hayatta kalmaya çalışma biçimidir.
Kozmik değişim gerekmez: Kendimizi kökten değiştirmek yerine, küçük revizyonlar yapmak yeterli olabilir.
Doğru soruyu sorun: “Neden böyleyim?” yerine “Hangi ihtiyaçlarım aç kaldı ve bunu nasıl doyurabilirim?” sorusunu sormak daha faydalıdır.
Duygusal açlık, hayatımızı yönlendiren gizli bir güç olabilir, ancak farkındalık ve küçük adımlarla bu döngüden çıkmak mümkün. Kendinize şefkatle yaklaşın, ihtiyaçlarınızı fark edin ve bunları sağlıklı yollarla karşılamanın yollarını arayın.
Unutmayın: Duygusal açlığınızı fark ettiğiniz anda, onu dönüştürme gücünü de elinize almış olursunuz.