Süper Anne Sendromu son dönemim en popüler konularından biri. Bir anne düşünelim. Her sabah erkenden kalkıyor. Ailesine güzel bir kahvaltı sofrası hazırlıyor, eşini işe uğurluyor, çocuklarını okula bırakıyor. Eve gelip şöyle bir ortalığı toparlıyor, akşam yemeği hazırlığına başlıyor, yemek sonrası mutfağı toparlıyor, akşam ütüsünü yapıyor, sonraki okul günü için çocukların çantasını hazırlıyor, sabah oluyor ve anne yine erkenden kalkıp aynı tempolu güne başlıyor. Bu döngü sana da tanıdık geldi mi? Birçok annenin içinde bulunduğu bir durum aslında.
Peki sence bu hikayedeki anne gün içerisinde kendisi için ne yaptı? Bu hayat akışı kulağa ne kadar sağlıklı geliyor veya sevgi bu kadar yorucu ve yıpratıcı bir şey mi? Aslında bu örnekte annenin yaşadığı şey süper anne sendromu ve belki de anne bunun farkında bile değil.
Bu yazıda sana süper anne sendromundan bahsedeceğim. Bir kadın neden bütün hayatını böylesine yorucu bir döngü içinde geçirir, neden bile isteye kendini bu kadar hırpalar, veya acaba sen de farkında olmadan kendini bu sendromun içinde bulmuş olabilir misin bunları konuşacağız.
Annenin bir günü artık hepimizin malumu. Hele ki anne aynı zamanda çalışan bir kadınsa, yukarıda bahsettiğimiz döngüyü çok daha ağır şekilde sürdürüyor maalesef. Peki ya anne bu döngüye biraz da kendi dürtüleriyle çekiliyor olabilir mi? Şimdi bu noktayı biraz açalım.
Örneğin, bir süper anne ister ki, hem bir anne olarak hem de çalışma hayatındaki bir kadın olarak en iyisi kendisi olsun. Herkes onun ne kadar iyi bir anne olduğunu ama aynı zamanda iş hayatında da ne kadar başarılı olduğunu düşünsün. Çünkü süper anne mükemmeliyetçidir, bu yüzden her alanda en iyisi olmak ister. Çünkü süper anne toplum tarafından onaylanmayı ve diğer insanlardan kabul görmeyi hayatının merkezine alır. Bu yüzden insanların onun ne kadar iyi bir anne olduğu düşünmesi çok önemlidir. Çünkü annenin de bir annesi vardır. O anne de çok fedakar ve süper bir annedir. Bizim toplumumuzda kız çocuklarına büyük ve taşıyamayacağı misyonlar yüklenir genellikle. Kız çocuğunun eline bir oyuncak bebek verilir mesela, mutfak eşyaları verilir. Beklenir ki kız çocuğu büyüsün, hayırlı evlat olsun, annesine babasına baksın, çocuk yetiştirsin, eşiyle ilgilensin… Dolayısıyla süper anneye bu misyonlar aslında çok önceden henüz çocukken yüklenmeye başlanır. Bir de buna annenin mükemmeliyetçi ve fazla fedakar kişilik yapısı eklenince ortaya süper anne çıkar.
Şimdi Süper annenin iki temel görevi var. Modern anlamdaki görevi anne olmasına rağmen çalışma hayatındaki yerini korumak ve kariyerini geliştirmek-yani işinde en iyisi olmak. Geleneksel anlamda görevi ise çalışma hayatının anne ve eş rolünü aksatmasına izin vermemek, yani en iyi anne olmak, en iyi eş olmak. Bakıldığında annenin hayat akışındaki durum da bu. Sebeplerse bu sendroma uygun kişilik yapısı ve yetiştirilme tarzından edindiği ve farkında bile olmadığı dürtüler. Her rolünde en iyisini yapmaya çalışan bir anne var aslında. Sürekli bir şeylere odaklanmaya çalışıyor, hayatındaki her alanda en iyiye ulaşmaya çalışıyor.
Tabi, burada şunu söylemekte de fayda var; Sanılanın aksine, hiçbir çocuk veya hiçbir eş aslında anneden süper anne olmasını beklemez. Bu kimliği anneler kendi kendilerine üstlenir. Her şeyi kendi yapmak ister, tüm sorumlulukların ona ait olduğunu düşünür. Anne senelerini ailesine adadığını düşünürken ailenin geri kalan fertleri annenin aksine genellikle kendi hayatlarıyla ilgilidir. Kendileri için bir şeyler yaparlar, kendilerine değer verirler, hayatı yaşamaya devam ederler yani. Aslında bir bakıma olması gereken de budur. Fakat süper kahramanlık pelerini anneye o kadar hakim olur ki günler böyle devam ederken süper annenin omuzlarında artık taşıyamayacağı yükler vardır. Daha az gülmeye, daha bitkin hissetmeye başlar. Kendine yüklediği mükemmellik baskısı bir süre sonra tükenmesine sebep olur. Çünkü Anne artık bu telaşı, yorgunluğu, bu yükleri taşıyamaz hale gelmiştir. Ve bunun için hala kendini suçlamaya devam eder. Halen yeterince iyi bir anne olamadığını düşünür.
Bu noktada da artık süper anne kendini sorgulamaya başlar. Hatta etrafındakilere, ailesine serzenişte bulunmaya başlar. “Sizin için saçımı süpürge ettim” gibi cümlelerle aslında kendine olan öfkesini, başkalarına yansıtarak telafi etmeye çalışır. Bir düşün, sürekli bir yere yetmeye çalışıyorsun, bir şeylerin eksik kalmaması için sürekli koşturuyorsun, hayatında kontrol etmeye çalıştığın o kadar çok şey var ki, sanki birisi bile eksik olduğunda asla tam anlamıyla tamamlanmış hissetmiyorsun. Böyle bir yükle hayatta ne kadar mutlu olabilirsin?
Eğer bu anlattıklarımın içinde sen de kendinden bir parça bulduysan ve kendini bu döngüden çıkarmak istiyorsan sana birkaç önerim olabilir.
Bu döngüden çıkmanın anahtarı, süper annenin kendine dönüşüyle mümkün. Peki ne demek istiyorum?
Süper anne sendromu ile baş etmenin en iyi yolu kim olduğunu, hayatta gerçekten ne istediğini kendine hatırlatmandan geçer. Süper bir anne olmadan önce kendini nasıl hissettiğini, gün içinde nelerden zevk aldığını, kendine ayırdığın vakitte nelerin sana iyi hissettirdiğini hatırlamaya çalış. Çünkü süper anneler genellikle bu kimliklerini, diğer her şeyin hatta kendi benliklerinin dahi üzerinde tutarlar. İş yeri kimliğinden, arkadaş kimliğinden, sosyal kimliğinden.. Bunların hepsinin önünde sadece süper anne kimliği vardır aslında. Hatta o yüzdendir ki süper anneler bu kimliğin kendilerine iyi hissettirdiği veya bu kimlikte kalmaya mecbur oldukları yanılsamasıyla yaşarlar. Çünkü kendisi de annesinden aynı şeyleri görmüştür. Kendi annesinden, çevresindeki insanlardan. Sürekli anneliğin birçok cepheyi elde tutmaktan ibaret olduğu zanneder. Büyürken gözlemlediği annelerin o mükemmel standardı yakaladığını görerek kendi anne olduğunda bu sefer de kendisi aynı şeyi yapmaya çalışır. Fakat kendilerinden geriye, o süper kahramanlık kostümü taktığı anneliğin yanında, kendi özelliklerinden de pek bir şey kalmıyor çoğu zaman. Kendi isteklerini görmez hale geliyor, kendi duygularından uzaklaşıyor. Bu yüzden süper annenin kendine dönüşünün ilk aşaması kendine kim olduğunu sormak. Seni sen yapan nedir? Hayatta neleri çok seversin, nelerden zevk alırsın?
Süper annenin kendine dönüşünde bir diğer aşama da yorulduğu, sıkıldığı durumlarda beyaz bayrak kaldırması ve bu yorgunluğu dile getirmesi. Süper anne, tıpkı bir süper kahraman gibi davranma eğiliminde olur. Sanki annenin süper güçleri var, asla yardıma ihtiyaç duymadan her şeyi kendi başına halledebilir gibi görünür öyle değil mi? Halbuki süper anne bir süper kahraman değil. Dolayısıyla özel güçleri de yok. Ve yorulması, bir şeylerden sıkılması, bunalması hepimiz gibi anne için de oldukça doğal. Bu yüzden lütfen yorulduğunda yardım iste ve bunu, seni başarısız kılacak bir durum gibi düşünme. Hiç kimse her şeyi tek başına yapamaz, her şeye tek başına yetişemez. Yetişmesine gerek de yoktur zaten. Düşünülenin aksine yardım talep etmek, kendine verdiğin değeri de gösterir. Öz değerini beslemene de yardımcı olur yani. Hayattan zevk alan kimliğini geri kazandırır sana.
Üçüncü aşamada ise kendinden gerçekçi beklentilerin olsun. Çünkü aslında her şey mükemmel olmak zorunda değil. Bazı şeylerin yeterince, yeterli miktarda iyi olmasını kabul etmek çok önemli. Sen bu hoşgörüyü kendine sağlamadığında, bir başkası da sana hoşgörüde bulunmaz ve senin içinde bulunduğun ruh halini göremez. Ve bu döngü belki de senelerce aynı şekilde sürüp gider. Yine yorgunluk yaşarsın-yine motivasyon kaybı yaşarsın. Dolayısıyla kendine daha hoş görülü olmak için zihninde, o mükemmel yönüne yanıtlar ver. Örneğin hasta hissettiğin gün işten dönüp bir de yemek hazırlamaya çalışma.
Bırak o gün de ailenin diğer fertleri yemek yapsın veya dışarıdan yemek söylensin. Eğer yorgun hissediyorsan ve ev dağınıksa evi toparlamaya çalışma. Bırak o gün de ev dağınık kalsın veya ailen evi toparlasın. Bu tür zamanlarda süper anne sendromunun o eleştirici yanı, seni daha da yormaya çalışır. Özellikle böyle hasta ya da yorgun hissettiğinde bu rolleri sürdürmeye çalıştığın zaman kendini her zamankinden de tükenmiş hissedebilirsin. Çünkü bunları yaparak aslında sen kendine haksızlık ettiğini hissediyor ve belki de kendine olan öfkeni ailene yansıtıyorsun. Halbuki insanların yorgun ya da hasta olduğunu görmesini beklemek yerine bunu onlara sen söyleyebilirsin ve yardım talep edebilirsin.
Belki hayatta birçok şeyi birden yönetiyorsun. Fakat bunun karşılığında kendin için ne yapıyorsun? Bazen gün içinde kendimize ayırdığımız 20 dakikalık bir süre bile ödül gibi gelir öyle değil mi? Dolayısıyla kendine güzel bir türk kahvesi yap mesela. Veya yorgunsan, o günü kendin için hiçbir şey yapmama günü ilan et. O gün televizyonda senin sevdiğin bir program izlensin.
Eğer bunları zaten yapıyorsan, yine de kendini daha iyi hissedemiyorsan o zaman kendine verdiğin ödülleri büyütmenin zamanı gelmiş demektir. Ertelediğin ve keyif aldığın bir arkadaş buluşmanı gerçekleştirebilirsin belki. Veya eskiden sana iyi hissettiren bir aktiviteyi tekrar hayatına dahil et. Bunu bir süre bu şekilde yapmaya devam et. Sana İyi gelen şeyleri rutin haline getir. Bu şekilde kendini bir süper kahraman gibi değil, gerçekten duyguları olan, hayatı seven, hayattan keyif alan biri olarak görmeye başlayacaksın. Yani hayattan daha çok zevk alacaksın.
Unutma, süper anne sendromu bir pelerin giymek gibidir. O pelerin zihnimize o kadar girmiştir ki sanki tüm düşüncelerimizi ele geçirmiştir ve başka bir kimliğe ihtiyacımız yokmuş gibi hissederiz. Bu yüzden bu uygulamaları düzenli yapmak, sürdürmek çok önemli. Ve en önemlisi, kendine bu değişim için lütfen zaman tanı.
“Kendine karşı nazik ol; bu dünyada kendine verebileceğin en büyük hediye budur.”
– Buddha