Hayatını Değiştirmek.. “Hiç düşündün mü… Şu an yaşadığın hayat, gerçekten bir zamanlar hayalini kurduğun hayat mı, yoksa bir gün ‘değişirim’ deyip de ertelediğin bir yaşamın içinde mi sıkışıp kaldın? Düşünsene Çocukluk döneminde hepimizin büyük hayalleri olur öyle değil mi? Bazılarımız astronot olmanın hayalini kurar, bazıları doktor ya da öğretmen olacağını düşünürü. Ama biliyor musun, aslında bu sadece bir meslek seçimi değil; kendi gözümüzde değerli, faydalı ve güçlü biri olma arzusunun bir yansımasıdır. Peki burada ne demek istiyorum?
Zihinsel gelişimin en yaratıcı evresi olan çocuklukta, genellikle sınırları olmayan bir geleceğe inanırız. Hatta yalnızca meslek değil, bir gün hayatımıza girecek kişiyi bile hayal ederiz — nasıl biri olacağına, bize nasıl hissettireceğine dair içten beklentiler oluştururuz.
Ama zamanla, bu hayallerin bir kısmı gerçekleşse bile, birçok insan gerçek yaşamda beklediği doyumu bulamıyor. Mesleğini sevmez, evliliğinde mutsuzdur ya da daha genel bir ifadeyle, “kendini bulunduğu hayata ait hissetmez.” Bazılarıysa çocukluk hayallerini tamamen unutur; çünkü hayat onu başka bir yöne sürüklemiştir. İşte tam bu noktada, insan zihni bir çelişki yaşıyor. Olmak istediğimiz kişiyle şu anki halimiz arasındaki fark büyüdükçe de, bir boşluk hissi doğuyor. Ve duygusal olarak en sarsıcı kısımsa şu: çoğu zaman bu boşluğu, sadece zamanın geçmesiyle dolacağını sanırız. Oysa hayat, çoğu zaman kendiliğinden düzelmez. Hiçbir şey yapmadan sadece bir şeyleri zamana bırakarak hiçbir şeyi düzeltemeyiz. Hayatımızda gerçekten bir şeyleri değiştirmemiz gerekir. Peki hayatını değiştirmek dediğimiz eylemi nasıl hayata geçiririz?Kendini ve Hayatını Değiştirmek için ne yapman gerekiyor?
Değişim, pasif bir süreç değil; aktif bir karar ve eylem sürecidir. Üstelik sadece çaba göstermek de yetmez. Doğru yöne yönelmiş çaba, yani ne için ve neden mücadele ettiğini bilmen gerekir. Çünkü insan, yanlış hedef uğruna ne kadar emek verirse versin, sonunda tükenmiş ve yönsüz hissedebiliyor.
Bu yüzden değişim, önce sorunun nerede olduğunu ve nereyi onarmamız gerektiğini fark etmekle başlar. Yani kendini tanıman, bulunduğun noktayı sorgulaman ve hayalini kurduğun hayatla olan mesafeni dürüstçe görmen… Sadece bunları keşfetmekle gerçek bir dönüşümün temelleri atılabilir.
Ayrıca psikolojide değişim, çoğunlukla dışsal hedeflere ulaşmakla ilgili değil, içsel engelleri tanımakla başlıyor. Yani olay, ‘Biri Olmak’ Değil, ‘Kendine Dönmek’tir. Çünkü aslında sen “başka biri” olmak istemezsin; sadece öz benliğini, bastırılmış yönlerini, zamanla unutulmuş ihtiyaçlarını hatırlamak istersin. Bu yüzden ilk adım şudur:
Ne olmak istediğinden önce, kim olduğunu fark et.
• a-Ne zaman kendin olmaktan vazgeçtin? b- Hangi duygularını bastırdın? c-Hangi inançlar seni sonuçlarından memnun olmadığın kararlar vermeye ikna etti?
Bu soruların cevabı, işte o bahsettiğimiz doğru yöne çabanın kılavuzudur.
Hani büyüklerimiz hayal kurduğumuzda hep derler ya ayağın biraz yere bassın diye, gerçekten de bu çok doğru bir söz. Çünkü beynimiz, büyük ve ani değişimlere karşı doğal bir direnç geliştirir. Bu da aslında bir savunma mekanizmasıdır. Bu yüzden büyük hedefler, beynimize tehdit gibi görünür; çünkü bu hedefler, belirsizlik ve başarısızlık ihtimalini de beraberinde getiriyor. Finalde de zihinsel ve duygusal olarak bizi yorar. Bu nedenle değişime küçük ama sürdürülebilir adımlarla başlamak, hem psikolojik olarak hem de davranışsal olarak çok daha etkilidir.
Örneğin, kilo vermek istiyorsan tüm düzenini bir anda değiştirmene gerek yok. Belki sadece gece atıştırmalarından vazgeçmek bile senin için iyi bir başlangıç olabilir. Kitap okuma alışkanlığı mı kazanmak istiyorsun? Günde yarım saat ayırmak, hem zihnini eğitir hem de beyne ‘bu alışkanlığı sürdürebilirim’ mesajını verir. Veya yeni bir dil öğrenmek istiyorsan, her gün sadece bir sayfa okumak, zamanla o dili içselleştirmeni sağlar. Yani kısa ama sürdürülebilir hedefler hem o baskının altında ezilmeni engeller, hem de çizdiğin rotadan çıkmamanı sağlar.
Ancak çoğu zaman, bu ilk küçük adımı atmamızı engelleyen bir şey vardır: o da korkularımız. Çünkü değişimin kendisi, bilinmezlik taşıdığı için bize rahatsızlık hissettirir. Mesela nasıl karanlıkta bir şeyleri göremediğimizde bir tedirgin yaşarız, onun gibi düşün. Psikolojik olarak bu korkular, kontrolü kaybetme ihtimaline karşı bir uyarı sistemi gibi çalışır. Ama birçok korkularının ne dediğini anlamaktan ziya onu yok saymaya ya da görmezden gelmeye çalışıyor. Oysa ki bu korkular hayatımızda bastırılması gereken bir şey değil, anlaşılması gereken bir sinyaldir. Aslında korkunun ne kadar doğal ve insani bir duygu olduğunu uzun uzun anlatmaya gerek yok. Herkes korkar. Dünya üzerinde hiçbir şeyden korkmayan tek bir insan bile yok.
En başarılı girişimciler, büyük düşünürler, dünyaca tanınan sanatçılar… Hepsi bir şeylerden korkuyor. Üstelik bu korkular çoğu zaman sandığından çok daha derindir: başarısızlık, reddedilme, yetersizlik, sevilmeme… Ama aradaki fark şu: Bazı insanlar korktukları için geri çekiliyor, bazıları ise korkmalarına rağmen ilerliyor. Hayatını Değiştirmek için burası oldukça kritik. İşte bu yüzden bazı insanlar hayatında bir şeyleri değiştirebiliyor.
Bu noktada Nelson Mandela’nın şu sözünü çok seviyorum: , “Cesaret, korkunun yokluğu değildir; korkuya rağmen harekete geçebilmektir”. Bu yüzden değişmek ya da hayatında bir şeyleri değiştirmek istiyorsan en sağlıklı yaklaşım şu: Küçük bir adım at. Ve korkuyla birlikte o yolda yürü. Çünkü gerçek değişim aslında büyük ve dramatik kararlarla değil; çoğu zaman belirsizlik ve korku hissi içindeyken atılan küçük, kararlı adımlarla başlar.
Hayatını Değiştirmek için inançlarını gözden geçirmen oldukça önemli. Zihnimizde, farkında bile olmadan taşıdığımız birçok sınırlayıcı inanç kalıbı var. Bunlar genellikle “Ben yapamam”, “Bu bana göre değil”, “Yeterince iyi değilim” gibi iç sesler şeklinde kendini gösterir. Çocuklukta duyduğumuz cümleler, yaşadığımız başarısızlıklar ya da çevremizin tutumu, bu inançların temelini oluşturuyor. Ben bu inanç kalıplarını bazen kıskanç bir arkadaş gibi hayal ediyorum. Hani şu seni hiçbir zaman tam olarak desteklemeyen ama hep yanında olan biri vardır ya… Ne zaman bir karar alsan, o gelir ve tatlı bir ses tonuyla şunu söyler:
Burada şunun altını çizmek istiyorum: bu sesin gücünü asla küçümseme. Çünkü aslında dışarıdan gelen eleştiriden çok, içeriden gelen şüphe, seni durdurur. Ve şöyle düşün: Zaten çevrende seni aşağı çeken insanlar var. Haliyle, bir de senin kendi kendine bu kadar kötü bir arkadaşlık etmenin ne anlamı var? Unutma, zihinsel dönüşüm; bu sesleri susturmakla değil, onları fark edip sorgulamakla başlar. Çünkü inançların, davranışlarını şekillendirir ve davranışların da senin kimliğini oluşturur.
Örneğin, uluslararası alanda faaliyet gösteren bir şirkette çalışmak istiyorsun. Bu sana heyecan veriyor, hayalini kuruyorsun. Ama sonra aklına takılan bir engel beliriyor:
“Yeterince dil bilmiyorum.” Ve bu cümleyle birlikte bu iş konusu senin için kapanıyor.
Finalde de artık o şirkette çalışmak sadece “iyi olurdu” diyerek geçiştirdiğin bir düşünceye dönüşüyor.
Dikkat edersen burada esas engel, dil bilmemek değil. Çünkü bu sorun kolayca çözebileceğin bir konu. Gerçek engel, bunu çözülemeyecek kadar zor bir şey olarak zihninde kodlaman.
Yani burada dil öğrenmeyi, ulaşılmaz, doğaüstü, neredeyse imkânsız bir beceri gibi algılıyorsun.
Ve bu noktada farkında olmadan şunu diyorsun:
“Demek ki bu hayal benim için değil.” Halbuki belki de bu hayal tam da senin için…
Şunu aklından çıkarmaman lazım: bu düşünce kalıpları aslında senin sınırlayıcı inançların. Zihnin, belli bir konuda başarısızlık yaşamamak için seni “harekete geçmekten” alıkoyuyor. Ama bu aslında bir koruma mekanizmasıdır — seni başarısızlık hissinden korumaya çalışır. Fakat uzun vadede de bu mekanizma, potansiyelinle arana bir duvar örer. Hep Değişim, çoğu zaman bir beceri kazanarak değil, o beceriyi kazanmanın mümkün olduğuna inanmaya başladığında başlar.
Hayatını Değiştirmek adına bir önceki maddede kendi içimizdeki kötü arkadaştan, yani sınırlayıcı inançlarımızdan söz etmiştik. Şimdiyse gerçekten etrafımızdaki kötü çevreden bahsetmek istiyorum. Çünkü içinde bulunduğun çevre, sadece alışkanlıklarını değil; düşünce tarzını, duygusal durumunu ve kendine dair inancını da etkiler. Destekleyici, ilham veren ve seni geliştiren bir sosyal ortam, değişim sürecini kolaylaştırabilirken; sürekli eleştiren, olumsuz bakan ya da seni küçümseyen ilişkiler bu süreci yavaşlatabilir. Eğer bir dönüşüm hedefliyorsan, çevreni de bu doğrultuda bilinçli şekilde düzenlemen önemli. Motivasyonun düşebilir, kararsızlık yaşayabilirsin. Böyle anlarda seni anlayan, cesaretlendiren insanlarla temas halinde olmak süreci daha sürdürülebilir kılar. Hayatını Değiştirmek tam olarak böyle bir şeydir.
Destekleyici ilişkiler, zihinsel dayanıklılığı da artırır. Bu kişilerle kurulan bağlar, yeni alışkanlıkların yerleşmesini kolaylaştırır ve içsel direncin daha sağlıklı yönetilmesine yardımcı olur. Öte yandan da enerjini düşüren ilişkilerle arana mesafe koyman gerekir. Bu her zaman tamamen kopmak anlamına gelmez. Bazen sadece daha az görüşmek, konuşma konularını değiştirmek ya da sınır koymak yeterli olur.
Aynı zamanda yeni sosyal alanlara dahil olmak da dönüşüm sürecini hızlandırır. Yeni bir kursa katılmak, gönüllü bir projeye dahil olmak ya da bir hobi grubuna girmek; benzer düşünen insanlarla bir araya gelmeni sağlar ve gelişim sürecini destekler.
Çevrende değişiklik yapmaya başladığında, yalnızca dış dünyan değil, içsel denge ve kararlılığın da dönüşmeye başlar.
Umarım bu anlattıklarım, kendini ve hayatını değiştirme sürecinde bir şeyleri inşa etmene yardımcı olur.. Muhteşem bir hayat yaşaman dileğiyle ..