Başkalarını kafaya takmamak.. Eminim şu ismi duymuşsundur: J.K. Rowling. Harry Potter kitaplarının yazarı. Tam 12 yayınevinden biz bunu basmayız diye red cevabını alıyor. Ama o, pes etmek yerine, 13.yayınevinin kapısını çalmış ve bizler de bu sayede o harika dünyayı tanıyabildik. 12 kere reddedilmek ne demek? 12 yayınevinin sana “bu basılmaya değer bir kitap değil” demesi aslında.
Ama Rowling insanların bu düşüncelerine rağmen denemeyi bırakmamış. Neden? Çünkü başkalarının kendisiyle ilgili, yazarlığıyla ilgili, eseriyle ilgili düşüncelerini çok da önemsememiş. Hayatının dümenini teslim etmemiş yani. Kendine ve ortaya koyduğu esere inanmış. Bu kitabın iyi veya kötü olduğuyla ilgili kimseden bir onay beklememiş.
Şimdi düşünün. Siz olsaydınız ne yapardınız? 12 defa “olmaz” diyen birine karşı yolunuza devam edebilir miydiniz? Çoğumuz bu noktada vazgeçerdi.
Başkalarının seninle ilgili düşüncelerine çok fazla önem veriyorsan, kendi hayatını yaşıyor sayılmazsın. Başkalarını kafaya takmamak, kendi hayatını yönetmeyi gerektirir. Sürekli o ne der, bu ne söyler diye düşünerek isteklerinden vaz geçiyorsan, yapacaklarını erteliyorsan veya hiç yapmıyorsan hayatı yaşıyor sayılmazsın. Çünkü herkesin seninle düşünceleri vardır, herkes senden farklı şeyler bekler.
Eğer herkesin isteklerine göre hareket edersen, yaşadığın hayatın kontrolünü de elinde tutmakta zorlanırsın. Mesela bir arkadaşın giydiğin bir gömleğin rengini sevmedi diyelim, sen de o rengi bir daha kullanmamayı tercih ediyorsun. Veya arkadaşlığın bozulmasın diye birine hayır diyemiyorsun.
Peki sen aslında bu durumlarda ne yapmış oluyorsun? Başkalarının sana biçtiği rollerle yaşamaya başlıyorsun. Yani sanki bir arabanın içindesin, ama o arabayı kullanan kişiler sürekli değişiyor. Sürekli o aracı kullanan insanların götürdüğü yere gidiyorsun. Bu da seni kendi isteklerinden alıkoyuyor, kendi hayatını yaşayamamana sebep oluyor, seni sen yapan şeylerden uzaklaşmana neden oluyor.
Peki, neden diğer insanların söylediklerine bu kadar önem veriyorsun, neden insanların seninle ilgili düşünceleri bu kadar zihninde yer ediyor? Çünkü başkaları tarafından kabul görmek istiyorsun. Seni onaylasınlar istiyorsun, seni sevsinler istiyorsun. Başkalarının seninle ilgili düşüncelerini çok fazla takmanın en büyük sebebi de bu aslında. Peki neden bunu istiyorsun? Bunun ilk sebebi şu: hayatta kalmaya çalışıyorsun.
Hayatta kalma dürtüsüyle bunu yapıyorsun. Dış dünyanın güvensizliği içinde kendine tanıdığın insanların var olduğu bir güvenli alan inşa etmeye çalışıyorsun. Çünkü reddedilmek dışlanmak anlamına geliyor ve eğer o grubun içinde var olamazsan, kabul göremezsen, o insanlar tarafından onaylanmazsan tek başına kalacağını ve hayatını sürdüremeyeceğini düşünüyorsun. Başkalarının düşüncelerini bu yüzden önemsiyorsun. Bu yüzden başkalarını kafaya takmak meselesi seni bu kadar yoruyor. O ne der, bu ne söyler kaygısı yaşamanın sebebi de bu.
Onaylanma ihtiyacımız temelleri aslında insanlığın ilk zamanlarına dayanıyor. Eskiden çok büyük bir dünyada çok daha az insan yaşıyordu ve birinin hayatta kalması çok daha zordu. Bu yüzden bir grubun içinde olmaları onları daha güçlü yapıyordu. Ama o grubun içinde kalmak, aynı zamanda diğer insanların da onayına bağlıydı.
Eğer diğer insanlar tarafından onay alınmazsa, tek başınalığını sürdürürler ve hayatta kalma ihtimalleri de azalırdı. Bu her ne kadar o dönem için işlevsel bir yöntem olsa da günümüz şartları için geçerliği bir hayli düşük. Çünkü artık birey olmaya da çok fazla ihtiyaç duyuyoruz.
Günümüzde bir başkası tarafından onaylanmaya ihtiyacının bir diğer sebebi de aslında genellikle yetiştirilirken, ebeveynlerinin veya etrafındaki tüm insanların sana nasıl davrandığıyla ilgili. Bir çocuğun büyürken en çok neye ihtiyacı vardır; şefkate, anlaşılmaya, sevilmeye, takdir görmeye. Eğer çocuk çevresindeki insanlardan bunları göremezse, bunun tersine sürekli yaptıklarından dolayı cezalandırılırsa, yetişkinlikte utanç duygusuna kapılır.
Nasıl bir utançtan söz ediyorum: kendi yaptıklarıyla eleştirileceğini düşünen, diğer insanlar tarafından dışlanacağını düşünen bir kişinin yaşayacağı bir utanç duygusu. Bu utanç duygusuyla birlikte zihninde “ben değersizim, diğer insanlar beni sevmez, beceriksiz bir insanım” gibi yeni şeyler yapmakla ilgili olumsuz düşünceler gelişir. Bu düşüncelerle birlikte hayatta gerçekten kimsenin seni kabul etmeyeceğine dair düşünceler baş gösterir. Öteki insanlardan onay almaya da bundan dolayı ihtiyaç duyarız. Yani sadece öteki insanlar tarafından onay aldığında, bu zayıflıklarını kıracağını düşünüyorsun.
Ama unutmaman gereken bir şey var; yaşamını devam ettirebilmen için başkasına bağımlı olmana gerek yok. Evet bizler için bağ kurmak çok çok önemlidir ama bu bağ eğer bağımlılığa dönerse bu hayatını zindana çevirebilir. Onaylanma ihtiyacıyla hayatına devam eden insanların yaşadığı sorun da bu. Bağlı olmak ve bağımlı olmak kavramları bir süre sonra birbirine giriyor. Videonun başında J.K. Rowling’den bahsetmiştim. Eğer o da diğerlerinin düşüncelerine bağlı kalsaydı, muhtemelen kitabını bir kenara bırakır ve bu hayalinden vazgeçerdi. Ama yapmadı. Çünkü gemisinin dümenini başkalarına teslim etmedi.
Siz de hayatınızda bir durup şu soruları sorun:
Bu soruların cevabı, o dümeni tekrar elinize almanız gerektiğini gösterecek.
Diğer insanların düşüncelerini kafaya takmaman için de çıkış yolunun burası olması gerekiyor. Yani diğer insanlara olan bağımlılığını biraz sorgula lütfen. Bu sorulara tek tek yanıt ver. Eğer bu sorulara birçok yanıtın varsa çok sen diğer insanların istedikleri hayatı yaşıyorsun demektir. Hayat geminin dümeni sende değil, okyanusta senin yönünü başkaları belirliyor. Öncelikle o dümene tekrar senin geçmen gerekiyor, o geminin kontrolünü erline almalısın.
Bunun için kendi isteklerini biraz göz önünde bulun lütfen. Nasıl mesela? Yaşamak istediğin gibi yaşamaya başla, istediğin kıyafetleri giy, istemediğin şeyler için hayır de. O geminin dümenini eline alman ve bağımsızlığını ilan etmen için yapman gereken şey bu. Bağımsız olmak sana nasıl iyi gelecek?
En başta istediğin yere yelken açmanı sağlayacak. İçinde mutlu olduğun, kendini özgür hissettiğin bir hayat yaşamaya başlayacaksın. Özgür hissetmek aynı zamanda senin kendini güçlü hissetmeni sağlayacak. Güçlü insanlar da hayatını diğer insanların düşüncelerini düşünerek geçirmez. Onların ne söylediklerini umursamaz.
Diğer bir nokta da aslında sen her ne kadar o geminin dümenini elinde tutsan da diğer insanların senden beklentileri hiç bitmeyecek, hiç azalmayacak. Herkesin senden sürekli istekleri, talepleri olacak. Yapmadığında da zihninden yine “ya yalnız kalırsam, ya kimse tarafından sevilmezsem” gibi düşünceler geçecek. Belki bu senin yine onay aramana neden olacak. Çünkü bağımsız olmak için bunu çok kere deneyimlemen ve tekrarlaman da gerekiyor, bu da bir anda olmayacak. Ama burada da şunu düşünmeni istiyorum, eğer o insanlar seni olduğun gibi kabul etmiyorsa ve senden sürekli bir şeyleri değiştirmeni istiyorsa orada bulunmanın ne anlamı kalıyor?
Diyelim bir arkadaş ortamın var ama senin ilgi alanların, zevklerin biraz daha farklı. Ama yine de o insanların içinde bulunmak istiyorsun ve onların istediği gibi olmaya çalışıyorsun. Burada şunu düşün lütfen, eğer hayata bakışını, seni sen yapan şeyleri değiştirirsen senden geriye ne kalır? Çünkü herkes gibi senin de kendine özgü bir kişiliğin var, beğenilerin-zevklerin, hoşlandığın ve hoşlanmadığın şeyler var. Bunları da sana iyi hissettiren ve iyi hissettirmeyen şeyleri görerek deneyimledin. O zaman sana iyi hissettiren şeylerden vaz geçmek, seni aynı zamanda kötü de hissettirmez mi?
Bu yüzden seni sen yapan özellikleri kabul etmen gerekiyor. Bunları iyi bilmen gerekiyor. Eğer sen kendi isteklerine önem verirsen, hayattaki kimliğini korumaya çalışırsan diğer insanların da seninle ne düşündüklerine odaklanmazsın. Kendi yolunda bakarsın, kendi hayat yolculuğunla ilgilenirsin. Birisi seni olduğun gibi kabul ettiğinde de zaten senden kendinle ilgili bir şeyleri değiştirmeni istemez.
Onaylanmaya olan bağımlılığımızın bir diğer sebebi de korkularımızdır. Korkmak aslında en insanı duygularımızdan biri. Ama korkularımızla yüzleşmek yerine çevremizden onay alarak bu korkularımızı yok sayıyoruz. Çünkü aslında daha basit bir yol: herhangi bir korkunun üstüne gitmektense diğer insanların bunların üstünü örtmesine izin ver.
Yani başarısız bir insan olduğunu düşünüyorsun mesela, sana tarafsız bakmayan arkadaşlarının yanına gittiğinde asla öyle düşünme gibi içi boş laflarla seni pohpohladığını görüyorsun ve kendini mutlu hissediyorsun. Ama bu senin neden öyle düşündüğünü, bu düşüncenin sen ne kadar rahatsız ettiğini çözmüyor.
Bu da seni bulunduğun o arkadaşlara bağımlı hale getiriyor. Neden? Çünkü onlar sana bunu söylemediğinde yine kendini kötü hissedeceğini biliyorsun. Dolayısıyla o arkadaş grubunun içinde kalıyorsun. Bu da seni o insanlara bağımlı kılıyor, o insanlardan sürekli kabul almaya ihtiyaç duyuyorsun. Ama hayatta korkuların olabilir, zayıflıkların olabilir, yetersiz kaldığın şeyler olabilir. Bunları yaşayan milyonlarca insandan birisin. Ve bunu çözmenin yolu diğer insanlardan onay almak değil, sadece üstüne gitmek. Bunu yapmazsan o gruptan sürekli kabul bekleme bağımlılığına yakalanırsın.
Yaptığın bu onay arayıcılığı da sorunu da çözmek yerine, o sorunu öteler. Dolayısıyla kendin olman için, bu korku perdelerini kaldırman gerekiyor. Bu sorunları çözemeyeceğini düşünmek çok normal, belki kendini bu noktada kaygılı hissediyorsun. Ama şunu düşün, geçmişte emimim çok korktuğun veya endişelendiğin bir şeyle mücadele etmişsindir. O zaman bu endişelerini yenmiştin. Ve tekrar sorunlarla baş edebilen o yanını hatırlayabilirsin. Sadece o zamanlarda hangi yönünün sana iyi geldiğini hatırla. Bunu yapmak seni diğer insanların da düşüncelerini kafasına takmayan biri haline getirecek. Seni sen yapan yönlerini güçlendirmeni sağlayacak.