Psikolojik Sağlamlık.. Hayatta bazen psikolojik olarak o kadar büyük zorluklar yaşıyoruz ki. O anlarda sanki tüm gücümüzü kaybetmiş gibi hissediyoruz. Ama bazı insanlar da var görüyoruz; tüm bu zorluklardan sonra sadece toparlanmakla kalmıyor, bu zorlu süreçten sonra mental anlamda daha da güçlü hale geliyor. Peki bu nasıl oluyor? Nasıl bazıları bu kadar güçlü kalıyor? İşte buna psikolojik antifragilite diyoruz. Yani kırılmak yerine, her darbeyle daha da güçlenmek demek. Bir noktada psikolojik sağlamlık diyebiliriz. Bu video da bunu nasıl geliştirebileceğinizi size anlatacağım.”
İlk olarak bu antifragilite kavramından biraz bahsedeyim. Aslında bu kavram bize çok basit bir şey söylüyor: Kırılgan olan, en ufak darbede parçalanır, Aşırı dayanıklı olan da kırılmaz ama olduğu yerde kalır, gelişmez. Dolayısıyla bu ikisinden de farklı olarak antifragil olmak devreye giriyor. Anrifragil olan zorluktan baskıdan, kaostan beslenip daha da güçlü biri olmak demektir.
Bunu geçen günlerde bir arkadaşıma anlattığımda nasıl yani, kaostan beslenerek mi güçleneceğiz diye şaşırdı! Belki sen de şaşırmış olabilirsin. Ama evet, olay tam olarak da bu.
Bunu şöyle düşün: spor salonuna gidip ağırlık kaldırdığında vücudunda yanmalar olur öyle değil mi? Bunun nedeni kaslarının hasar görmesidir. Sonra ne olur? Vücut o zarar gören kasları onarır ve eskisinden daha güçlü hale gelir. Psikolojimiz de aynı şekilde işliyor aslında. Antifragilite kavramı da bize bunu söylüyor.
Ve şöyle bir düşündüğümde……gerçekten yaşadıklarımızı doğru bakış açısıyla ele aldığımızda, aslında yaşadığımız zorluklar bizi sadece yıpratmıyor, tam tersine büyütüyor. Yani stres, belirsizlik ya da kaos düşündüğümüz kadar kötü olmayabilir. Hatta bunları doğru şekilde karşıladığımızda bize güç katan şey tam da bu oluyor. Peki bu antifragiliteyi nasıl güçlendireceğiz, bunun için neler yapmamız gerekiyor? Şimdi bunu geliştirmek için yapmamız gereken 4 yöntem var, şimdi detaylı şekilde bunlardan bahsedeceğim.
Biliyor musun, zorluklardan kaçtıkça aslında kendimizi daha kırılgan hale getiriyoruz. Hani bazı durumlar vardır ya, insanın canını sıkar, biraz bile olsa rahatsız eder. Mesela topluluk önünde konuşmak, yeni bir ortama girmek ya da hoşlanmadığın birine sınır koymak gibi… İşte tam da bunlar, aslında yaşamımızda bizim için birer antrenman.
Tıpkı spor salonunda ağırlık kaldırmak gibi düşün. Kaslarımız nasıl minik minik zorlandıkça güçleniyorsa, psikolojimiz de öyle. Küçük dozlarda rahatsızlık yaşamak, bize dayanıklılık kazandırıyor. Peki nasıl oluyor bu, yani sürekli rahatsızlık duyduğumuz şeyleri mi yapalım? Tabii ki hayır.
Olay ne biliyor musun? Bu sorunlardan kaçtıkça daha konforlu hissediyoruz ya, ama uzun vadede de en ufak zorlanmada hemen dağılıyoruz işte bunu kırmamız gerekiyor. Psikolojik Sağlamlık da bu noktada gelişmeye başlayacak.
Yani mesele şu: Rahatsızlık kötü bir şey değil, hatta bazı durumlarda bir öğretmen gibi. Biraz yüzleştiğinde, bir bakıyorsun ki “Ben bunu da yapabiliyormuşum.” diyorsun. İşte o anda aslında senin psikolojik kasların çalışmaya başlıyor. Çünkü kaçmak kısa vadede iyi gelse de, hayat 100metre koşmak kadar kısa değil, uzun vadede illa ki karşına çıkacak bu kaçtığın şey.
Peki senin hayatında var mı böyle, sürekli ertelediğin ya da kaçtığın küçük zorluklar? Belki onlarla ufak ufak yüzleşmeye başlamak, başardıkça düşündüğünden çok daha güçlü biri olduğunu sana gösterir.
Hayatta bazen öyle anlar oluyor ki, insan kendi kendine “Neden hep benim başıma geliyor bu?” diye soruyor. Hepimizin diline dolanmıştır bu cümle. Ama yakın bir zamanda şunu fark ettim , bu soru aslında bizi bir çıkmaza da sokuyor. Çünkü bunun cevabı yok. Yani gerçekten neden senin başına geldiğini asla öğrenemeyeceksin.
Ama bir de şu açıdan bakmayı denesek: “Tamam, bu oldu. Peki bundan ne öğrenebilirim?” İşte bu soruyu sorduğunda her şey değişiyor. Niye biliyor musun? Çünkü bu sefer sen kurban rolünden çıkıyorsun ve bir öğrenci gibi hayatta payına düşeni aldığını kabul etmeye başlıyorsun.
Mesela bir hata yaptın, bir ilişkide canın yandı ya da işinde istediğini bulamadın. O noktada “Neden ben?” dediğinde sürekli geçmişe takılıp kalıyorsun. Ama “Bundan ne öğrenebilirim?” dediğinde, sanki o sana pusula olmaya başlıyor. Yol gösteriyor, seni ileriye taşıyor. Yani üzerine yapışan bir şey değil de zamanı bitmiş bir olay gibi oluyor.
Bence hayatın en güçlü dönüştürücü tarafı da bu: Olanı değiştiremiyoruz, ama ona nasıl baktığımızı değiştirebiliyoruz.
Sen de kendi hayatında şöyle bir dönüp bak: Şu an seni üzen ya da zorlayan şey, acaba sana neyi öğretmeye çalışıyor olabilir?
Zor zamanlarda hepimiz aynı yanılgıya düşüyoruz: “Güçlü olmalıyım, tek başıma halletmeliyim, yoksa başarısız olurum.” Ama gerçek şu ki, insan yalnızken çok daha kırılgan oluyor. Aksi durumda güçlü sosyal bağların olduğunda, yük aynı yük ama çok daha taşınabilir hale geliyor. Çünkü paylaşacağın bir sürü insan oluyor etrafında.
Birinin seni dinlemesi, yanında durması, “yanındayım” demesi o zorlukların yıkıcı etkisini azaltıyor ve hatta iyileşme sürecini hızlandırıyor. Çünkü insan beyni bağlantılarla iyileşiyor.
O yüzden zorlandığında içine kapanmak yerine, güvendiğin birine açılmak güçsüzlük değil. Tam tersine, seni daha dayanıklı hale getiren bir adım. Bu yüzden lütfen etrafında insan biriktir, biriktirdiğin insanlara da biriktirdiğin her şeyi anlat lütfen. Psikolojik Sağlamlık nasıl gelişiyor sen de fark edeceksin.
Hayatta bazen öyle krizler yaşarız ki, her şey altüst olur. İşimizi kaybederiz, bir ilişki biter, sağlıkla ilgili bir sorun çıkar… Psikolojik Sağlamlık dediğimiz şey zarar görür. Ve genelde ilk refleksimiz şu olur: “Her şeyi eski haline döndürmeliyim.” Ama bazen eski haline dönmek, bize en iyi gelen şey olmayabilir.
Aslında krizler, bize bir şeyleri yeniden inşa etme fırsatı verir. Yani hayatı kopyala–yapıştır yapmak yerine, “Bu deneyimden sonra bana gerçekten ne iyi gelir? Nasıl bir yaşam bana daha çok hizmet eder?” diye sormak.
Mesela bir ilişkinin bitmesi, seni yalnızlaştırmak zorunda değil. Belki de kendi sınırlarını daha iyi tanımana, kendine daha çok değer vermene alan açar. Ya da işini kaybetmek, seni yıllardır ertelediğin bir hayalin peşine düşmeye zorlayabilir.
Bence mesele şu: Zorluklardan sonra “nasıl toparlanırım” değil, “kendimi nasıl yeniden tasarlarım” diye sormak. Çünkü bazen en büyük krizler, en iyi versiyonumuza giden kapı olabiliyor.
“Unutmayın, antifragil olmak demek, hiçbir zaman kırılmamak demek değil. Kırıldığınızda, parçaları daha sağlam şekilde bir araya getirmek demek. Hayat hep fırtınalar getirecek, ama önemli olan biz ne yapıyoruz. Kırıldığında parçaları toplamak, ders almak ve bir adım daha güçlü ilerlemek… İşte antifragil olmak tam da bu. Bir noktada Psikolojik Sağlamlık ile yan yana durmak demektir.