Hayattan keyif almak, yaşamımız için gerçekten hayati bir öneme sahip. Hayat sadece çalışmak, sorumluluklarla boğuşmak ve bir şeylere yetişmeye çalışmak değil. Birçoğumuz her günü bu şekilde geçiriyoruz. Ama gerçekten kendini çok iyi hissettiğin, güldüğün, keyif aldığın anlar var mı?
Bu metni, seni ‘yaşamaya’ geri çağırmak için yazıyorum. Bilimsel temellere dayanan ama uygulaması basit yöntemlerle hayatın tadını nasıl daha çok çıkarabileceğini konuşacağız.
Çünkü hayat, ertelenecek kadar uzun değil.
Sormamız gereken en temel soru şu: neden bir şeylerden keyif almaktan bu kadar uzaklaştık? Yani çocukken aslında küçücük şeyler bile bizi çok fazla mutlu ediyordu, çok güldürüyordu. Ne oldu da daha az gülmeye başladık? Aslında bunun bence 3 sebebi var;
Bunlardan birincisi zihnimiz her an aşırı derecede uyarılmış vaziyette. Yani sürekli ekranlar, bildirimler, bir şeylerin planları.. Zihnimiz bu karmaşada asla dinlenemiyor ki.
İkincisi de bence sürekli tüketim odaklı bir hayat sürmek. Yani daha çok şeye sahip olursak daha mutlu olacağımız yanılgısıyla hareket ediyoruz. Bu da bizi sürekli bir sonraki hedefe koşmaya koşulluyor.
Üçüncüsü de şuanda yoğun bir şekinde hayatımızda var olan kıyaslama kültürü. Yani sosyal medyayı açıyorsunuz, herkesin hayatı mükemmel görünüyor. Sanki herkes bizden daha mutlu ve güzel yaşıyormuş gibi bir yanılgıya düşüyoruz. Bu da o anda bizi dibe çekiyor doğal olarak.
Bu 3 sebep beynimizin haz merkezini o kadar çok duyarsızlaştırıyor ki bir süre sonra mutluluk dediğimiz o küçük şeylerden uzaklaşıyoruz, daha büyük ve kozmik hedeflerin bizi mutlu edeceğine inanıyoruz. Tam da bu yüzden aslında eskisi gibi bir şeylerden keyif alamıyoruz. Tam da bu yüzden her şey bize daha siyah beyaz görünüyor. Hem zihnimiz o kadar yorgun oluyor ki keyif almaktan uzaklaşıyoruz, hem de bu döngüde beynimiz uyuşuyor. Peki nasıl hayattan daha fazla keyif alabiliriz?
Birçok insan hayattan nasıl keyif alırız diye soru işaretleriyle yaşıyor. Keyif almak aslında bence herkesin zaman zaman unuttuğu bir beceri ve her beceri gibi hayatta bunu da geliştirebiliriz. Ama hayattan keyif almak için her şeyden önce kendimizi iyi bilmemiz lazım. Peki bu ne demek? Mesela bir çocuğu mutlu etmek genellikle biraz daha kolaydır: bir dondurma, bir çikolata veya biraz komiklik bile bir çocuk için çok çok yeterli olur. Ama zaman geçtikte, büyüdükçe herkes değişir. Tabii ki biz de değiştik ve kendi beğenilerimizi, kendi isteklerimizi kendi keyif aldığımız alanları belirledik. Herkesin kendine göre sevdiği ve sevmediği şeyler listesi oluştu.
Mesela birisi ormanda huzurlu bir şekilde oturmaktan keyif alır, yeşil alanlardan zevk alır. Biri de daha hareketli bir hayattan zevk alır. Yani hareketi seven birisin diyelim, seni huzurlu bir alana götürmek sana zevk vermez, orada sen kendin gibi olamazsın. Aynı şekilde huzurlu birini de daha kalabalık ve hareketli bir ortama sokamayız.
Dolayısıyla burada senin hayattan nasıl ve neyle keyif aldığını biraz düşünmen gerekiyor. Kendimizi bilmemiz gereken nokta tam olarak burası. Gerekiyorsa bunları bir yere yaz, ard arda mesela keyif aldığın 30 tane madde yaz. Yani özetle kendin için özel bir “beni mutlu eden şeyler listesi” hazırla., Mesela o deftere “önceden bana gezmek, yeni yerler görmek, dışarıda vakit geçirmek zevk veriyordu” diye yazdın diyelim. Peki geçmişte sana bunlar bu kadar keyif veriyorsa şuandaki hayatını bir masaya koy bakalım, şuandaki hayatın nasıl? Sana keyif veren o hayatınla şu anda yaşadığın hayat arasında ne kadar boşluk var buna bir bak.
Diyelim seni mutlu eden şeyler listesi oluşturdun, buraya 20 tane madde yazdın. Ama eğer onların en az yarısı şuanda hayatında yoksa hayattan keyif alamazsın. Mesela kendine göre sevdiğin renklerle oluşturduğun bir giyim tarzın var diyelim. Eğer sen sevdiğin şeyleri giymiyorsan o renkleri kullanmıyorsan hayattan zevk alamazsın. Çünkü seni sen yapan o tarzı senden alırsak senden geriye bir şey kalmaz. Bu da finalde kendine yabancılaşmana, kendi hayatında bir misafir gibi yaşamana yol açar.
Tabii hayattan keyif almamız için bence bakmamız gereken bir diğer nokta da duygularımız. Yani günümüz dünyasında o kadar duygularımızdan uzak yaşıyoruz ki, bir şeyleri sadece yapmak için yapar hale geldik biraz. Mesela bir güne uyandın, hemen zihninden o günle ilgili yapacağın şeyler listesi aklına geliyor, tabii ki bu çok normal bu arada ama burada sorunlu olan kısım şu: sen şu yapacaklar listesinin içinde o kadar çok kayboluyorsun ki duygularını unutuyorsun.
Sosyolojideki metalaşmak kavramı bunu çok güzel açıklar aslında. Metalaşmak kavramı, yani insanın hem kendini hem de çevresindeki her şeyi birer “araç” gibi görmeye başlaması demek. İşlevine göre değer biçilen bir hayat gibi düşün bunu. Bu bakış açısı, duygularımızı da sıradanlaştırıyor. Sevinç, üzüntü, heyecan ya da özlem… Bunlar birer insani deneyim olmaktan çıkıyor ve yerine getirilmesi gereken görevler gibi algılanıyor.
Mesela sana “nasılsın” diye sorsam, muhtemelen bana “iyiyim, fena değil” gibi otomatik ortaya çıkan bir yanıt verirsin. Ama gerçekten iyi misin, bu cevap seni gerçekten tanımlıyor mu? Çoğu zaman işte bunun cevabını bilmiyoruz. Çünkü o an ne hissettiğimize dair farkındalığımız zayıflamış durumda. Gün içinde o kadar çok “yapman gereken şey” var ki ne hissettiğin belki sana bir lüksmüş gibi geliyor.
İşte bu şekilde bir düşünce tarzı geliştirmek, aslında duygular olmadan yaşamak demek. Makineymişçesine yaşamak demek. Bu da hayat kalitesini bırak, yaşamanı bile zorlaştırıyor bir süre sonra. Burada yapmamız gereken şey hayatta ne olursa olsun bir noktada duygularımıza kulak vermemiz lazım. Yanında kötü hissettiğin insanlar varsa demek ki orada bir sıkıntı var aslında, veya iş yerinde kendini kötü mü hissediyorsun bak orada sıkıntı var bunu biraz görmen gerekiyor. Ardından da oraları onarmamız gerekiyor.
Örneğin kendine sorunlu olarak gördüğün ve gerçekten hayat kaliteni düşüren bir alan bul: diyelim arkadaş ortamın olsun bu. Orada kendini kötü hissediyorsun. Orayı onarmak için öncelikle “beni şuan ne rahatsız ediyor, neden bu ortamda böyle hissediyorum”un cevabını ver kendine. Özetle kötü hissettiğin ve bundan rahatsız olduğun şeylerle temasını en aza indirmen gerekiyor. Yoksa hayata kırgın ve biraz da mutsuz şekilde yaşamış olursun.
Hayat, sadece geçip giden günlerden ibaret değil. Küçük bir farkındalık, minik bir değişim bile hayat kalitemizi büyük oranda artırır. Kendini tanımak, duygularına kulak vermek, sana gerçekten neyin iyi geldiğini hatırlamak hayattan yeniden keyif almanı sağlayacak kritik noktalar.
Unutma, mutlu olmak için mükemmel bir hayata ihtiyacın yok. Sadece sana ait, seninle uyumlu bir hayatının olması yeterli.
Umarım bu anlattıklarım zihnindeki bazı soru işaretlerini gidermiştir, hayattan keyif alman dileğiyle..