Blog Ayrıntıları

Aşırı Duygusallık Nasıl Geçer?

Aşırı duygusallık hayatta insanların en çok zorlandığı başlıklardan biri. Dolayısıyla bu yazıda konumuz aşırı hassas insanlar. Öncelikle neden bu videoyu çekiyorum? Çünkü aşırı hassas ve duygusal insanlar genellikle diğer insanlara nazaran birçok şeyi çok daha fazla kafalarına takıyorlar. En ufak şeylerden bile kendilerini mutsuz hissediyorlar.

Sonra da bu durumdan kurtulmanın yollarını arıyorlar. Aslında burada hassasiyetini yok etmek gibi amaçtan ziyade o duygusal yanının yönetmekle ilgili sana bir şeyler anlatmak istiyorum. Çünkü bu bir hastalık veya kurtulmaya çalışacağın bir virüs değil. Bunu bu şekilde tanımlayan çok fazla insan oluyor. Fakat aşırı duygusallık kötü bir şey değil, sadece bazen yönetilmesi gerek bir hassasiyettir.

“Bu kadar duygusal olma, her şeyi çok fazla kafana takıyorsun, çok alıngansın” gibi cümleleri hayatın boyunca duyduysan, belki de aşırı duygusal ve hassas bir insan olabilirsin. Aşırı duygusallık bazen çok yorucu olabiliyor, hayat enerjimizi ve motivasyonumuzu azaltabiliyor. Bunun sonucunda da tabii ki kırıldığımız-üzüldüğümüz zaman o günümüzü mahvolabiliyor.

Peki bu aşırı hassaslığı, aşırı duygusallığı nasıl daha iyi yönetebiliriz?

1. Duygularını İçine Atma, İfade Etmeyi Öğren

Bir gün içinde seni üzen birçok şey yaşıyor olabilirsin. Bu bazen arkadaşının söylediği bir söz, bazen annenin-babanın davranışı, bazen de sevgilinin bir tepkisi olabilir. Peki, sana soruyorum: Gerçekten seni üzen bu şeyleri onlara söyledin mi?

Duygularını daha yoğun yaşayan insanlar kırıldığı şeyleri sadece içe atıyor. “Bana hiç saygı duymuyorlar, beni hiç önemsemiyorlar” gibi cümleler kuruyor ama bunu kimseye ifade etmiyor. Yani tüm kalp kırıklıklarını cebine atıp hayatına devam ediyor.

Bak, sana net bir şey söyleyeyim: Eğer duygularını ifade etmezsen, o insanlar sana aynı şekilde davranmaya devam eder. Çünkü sen ne hissettiğini söylemedikçe, onların seni gerçekten ne kadar incittiğini bilemezler. Sen sessiz kaldıkça, bu davranışların seni nasıl etkilediğini fark etmeleri imkansız hale gelir. Ve zamanla senin sınırların onlar için görünmez olur. Bu yüzden susmak, aslında bir nevi o davranışı onaylamak gibidir.

Duygularını ifade etmekten kaçmanın sebebi belki bunun sana zayıf hissettireceğini düşünmen de olabilir, “bunu yaparsam onların gözünde güçsüz görünürüm” diyor da olabilirsin. Ama bu düşüncenin sana hiçbir yararı yok, hatta bunu sana kanıtlayabilirim: Etrafındaki 10 kişiyi seç ve onlara sor bunu, insanlara kendini açmak zayıflık mı değil mi? Göreceksin ki, çoğu insan bunu bir cesaret olarak görecek.

Asla hiçbir şeyi içinde yaşama, hiçbir şeyi içinde bekletme. Bu o insanların sana saygı duymalarını, senin hassas yönüne daha özenle yaklaşmalarını sağlayacak.

2. Beklentilerini Konumlandır: Herkesten Aynı Hassasiyeti Bekleme

Aşırı duygusallık yaşamanın bir diğer sebebi de genellikle insanlardan çok fazla şey beklemen. Yani ne demek istiyorum? Diğer insanların da dünyaya senin gibi hassas bakacağını, daha hassas davranacağını düşünüyorsun. Dolayısıyla da karşındaki insanlardan bunu görmediğinde kendini kötü hissediyorsun.

Hayatımızdaki herkes aynı yerde değildir doğru mu? Mesela birini hayatında daha yakın bir noktaya konumlandırırsın, o senin dostundur, onun yanında daha rahat hissedersin. Ama biri de vardır onu biraz daha uzak bir noktaya koyarsın, daha mesafeli bir arkadaşlığın olur. İkisinden beklentilerin aynı olabilir mi?

Ama belki de sen uzakta olan insanlardan da aynı özeni-aynı hassasiyeti bekliyorsun. Dolayısıyla da hayal kırıklığı yaşıyorsun, beklediğin gibi bir özen göremediğinde de üzülüyorsun. O yüzden insanları önce nereye konumlandıracağını iyi belirlemen gerekiyor. Evet, yakınındaki insanlardan beklentilerin yüksek olabilir, ama daha uzağa konumlandırdığın insanlardan aynı şeyleri bekleyemezsin.

Özetle ilk önce insanları hayatında nereye koyduğunu belirle. İkinci olarak çok fazla kırıldığın insanlara karşı daha açık ol. Bunlar sonucunda hâlâ seni önemsemiyorlarsa, onları biraz daha uzağa konumlandır. Ve unutma: Yanlış kişiden doğru davranışı beklemek, seni sürekli incitir.

3. Aşırı Duygusallık İçin Önemli: Aşırı Empati Kurarken Kendini Unutma

Şimdi sana aşırı duygusallık yaşayan insanların en çok zorlandığı noktadan bahsedeceğim: aşırı empati.

Empati güzel bir şey. Karşındakini anlayabiliyorsun, onun ne hissettiğini sezebiliyorsun… Ama bazı insanlar, özellikle de duygusal olarak hassas olanlar, empatiyi sadece anlamakla bırakmıyor; o duyguyu tamamen kendi içine alıyor. Bu da tabii ki hayatı daha yorucu hale getiriyor.

Mesela biri sana kötü bir şey söyledi diyelim. Normalde herhangi birisi buna alınır, üzülür, belki tepki verir. Ama sen hemen kendini geri çekiyorsun ve düşünmeye başlıyorsun:
“Kesin kötü bir gün geçirdi, bana bilerek yapmamıştır…”
“Benim tepkim ona ağır gelirse daha çok üzülür…”
Yani kendi duygularını ikinci plana atıp hemen karşındakinin duygularını önceliklendirmeye başlıyorsun.

Peki sonra ne oluyor?

Kendi kırgınlığını yok sayıyorsun. Bunları ifade etmiyorsun. Ve o duygular birikiyor. Çünkü hepsini içine atıyorsun.
Zamanla da kendini tükenmiş, değersiz ve yalnız hissetmeye başlıyorsun.

Çünkü bu şekilde yaşamak demek, kendi duygularını sürekli bastırmak demek. Ve bastırılan her duygu, bir yerde patlak verir. Belki bir öfke patlaması olarak, belki de içten içe kendini yetersiz hissetmenle kendini bir şekilde hayatta gösterir. Bu yüzden aşırı empati kurarken de kendini birinci plana alman lazım.

Eğer aşırı empati kuran biriysen, bu noktada kendine şu soruyu sorman gerekiyor:
“Ben burada sadece anlamaya mı çalışıyorum, yoksa kendimden mi vazgeçiyorum?”
Bu ikisi arasında çok ince bir çizgi var.

Empati elbette duygusal zekanın bir parçası. Ama duygusal zeka sadece başkalarını anlamakla ilgili değil. Kendi duygularının farkında olmak, onları yönetebilmek ve gerektiğinde sınır çizebilmek de bu zekanın bir parçası. Yani “iyi biri” olmak için her şeye sessiz kalmak zorunda değilsin.

Bazen “hayır” demek, bazen “bu beni kırdı” diyebilmek seni zayıf yapmaz. Aksine tüm bunlar duygusal olgunluğunun göstergesidir.  Senin de duyguların var. Ve kendini yok sayarak başkalarına iyi gelmeye çalışmak, uzun vadede kimseye iyi gelmez.

Bu yüzden kendini ihmal etmeden, kendine zarar vermeden empati kurmayı öğrenmek çok ama çok önemli. Çünkü empati bir köprü gibidir; iki taraf da ayakta durabiliyorsa anlamlıdır.

4. Aşırı Duygusallık ile Baş Etmek İçin Duygusal Tetikleyicilerini Tanı: Neden Bu Kadar Hassaslaştığını Anla

Aşırı duygusallık yaşayan biriysen, bazı zamanlarda kendine bile şaşırıyor olabilirsin.
“Bu kadar küçük bir şey beni neden bu kadar etkiledi?”
“Niye yine bu kadar duygulandım ya da kırıldım?”
Bu soruları kendine sık sık soruyorsan, muhtemelen o an duygusal bir tetikleyiciye temas ettin.

Tetikleyiciler, geçmişte seni üzmüş, kırmış ya da acı bir deneyimle ilişkilendirdiğin tüm durumları fark etmeden yeniden yaşamanı sağlar. Yani aslında bugünkü tepkin, sadece bugünkü olaya değildir. O olay, senin eski bir yarana dokunmuştur farkında bile olmadan…

Mesela birinin sana “Bunu yanlış yapmışsın” demesi seni günlerce etkiliyorsa, bu sadece basit bir eleştiri değil. Belki çocukken sürekli eleştirilmişsindir, belki yeterince takdir görmemişsindir. Şimdi de biri en ufak bir şey söylediğinde, o eski duygu geri gelir – reddedilmek, yetersiz hissetmek, sevilmeme korkusu…

İşte bu yüzden, hangi durumların seni daha fazla etkilediğini fark etmek çok önemli.
Kimin yanında daha gergin oluyorsun?
Hangi kelimeler seni hızlıca tetikliyor?
Hangi ortamlar seni daha huzursuz yapıyor?
Bu soruların cevapları, senin iç dünyanı daha iyi tanımana yardımcı olur.

Ve unutma: Bir şeyi fark etmek, onun üzerindeki gücünü azaltmanın ilk adımıdır.
Çünkü bunları fark ettiğin an artık o olaylara otomatik tepkiler vermezsin ve ne olduğunu anlamaya çalışırsın.
O zaman o duyguyu yönetmek senin için daha mümkün hale gelir.

Bazen bu tetikleyiciler, sadece duygusal değil, bedensel olarak da kendini gösterir: Kalbin sıkışır, karnında bir ağırlık hissedersin, başın ağrır… Tüm bunlar, bedeninin sana verdiği sinyallerdir. Bu yüzden hem zihinsel hem fiziksel sinyalleri ciddiye almak gerekiyor.

Duygusal tetikleyicilerini tanımak, aslında kendinle dost olmak demektir.
Artık kendine kızmazsın, “Ben neden böyleyim?” demezsin.
Onun yerine, “Ben şu an tetiklendim. Bunun sebebi şu olabilir…” dersin.
Ve işte bu farkındalık da seni dönüştürmeye başlar.

5. Aşırı Anlam Yükleme

Aşırı duygusallık yaşayan insanlar genellikle olaylara sadece oldukları gibi değil, olması muhtemel en kötü şekilde bakma eğilimindedir. Biri bir cümle söyler, ama sen o cümlenin içinde 4-5 farklı anlam ararsın. Belki de o kişi yalnızca bir şey söylemiştir, ama sen içten içe şunu düşünebilirsin:
“Acaba beni eleştiriyor mu?”,
“Benimle dalga mı geçiyor?”,
“Beni yeterince önemsemiyor mu?”

Ve işte bu noktada, aşırı anlam yükleme dediğimiz durum devreye girer.

Bu sadece insanlarla kurduğun iletişimi zorlaştırmakla da kalmaz, aynı zamanda seni gün içinde fazlaca yorar. Çünkü zihnin sürekli senaryolar üretir, sürekli analiz yapar, sürekli tetikte olur. Bu da zamanla duygusal olarak seni tüketmeye başlar. Belki de karşındaki kişi hiçbir art niyet taşımıyordur ama sen onun sözlerini geçmiş deneyimlerinle birleştirip yeniden yorumluyorsundur. İşte bu yüzden, duygularla düşünceleri ayırmayı öğrenmek çok önemli.

Şunu kendine sık sık hatırlat:
Birinin söylediği şey, senin düşündüğün anlamı taşımayabilir. Belki de bu aşırı duygusallık kaynaklı bir bakıştır.
Bazen insanlar gerçekten düşüncesizce ya da gelişigüzel konuşurlar.
Ama bu, senin değerinle ilgili bir şey söylemez.
Sana yükledikleri anlam, senin gerçekte kim olduğunu belirlemez.

Eğer sık sık insanların sözleri üzerine düşünüyorsan ve kafanda sürekli “Acaba ne demek istedi?” diye sorular dönüyorsa, bu sana zarar verebilir. Bu noktada durup kendine şunu sorabilirsin:
“Gerçekten böyle mi demek istedi, yoksa ben kendi iç dünyamdan bir şey mi yansıtıyorum?”

Kimi zaman da bu aşırı anlam yükleme, geçmişte yaşadığın travmalarla veya reddedilme korkularınla ilgili olabilir. Biri sana geçmişte “Sen yeterince iyi değilsin” dediyse, şimdi başka biri basit bir yorum yaptığında bile o eski ses geri gelir. Ve sen bugünü yaşamak yerine, geçmişin yankısına takılıp kalırsın.

İşte bu yüzden, her şeyi kişiselleştirme eğiliminden uzaklaşmak çok önemli.
Biri seni eleştiriyorsa, bu eleştiri doğru olabilir de olmayabilir de.
Ama bu, senin bütününü tanımlamaz.
Bir yoruma göre kendini küçümsemek ya da değersiz hissetmek zorunda değilsin.

Aşırı anlam yüklediğinde, aslında olaylara değil, o olayın sana hissettirdiklerine tepki veriyorsun. Ama duygular gelip geçicidir. Onları fark edip gerçeği ayırt ettiğinde, zihinsel olarak çok daha hafiflemiş hissedersin.

Unutma, bazen insanlar sadece konuşur. Her sözün altına bir anlam yerleştirmek zorunda değilsin. Bu seni daha özgür, daha sakin ve daha dengeli bir hale getirir.

Sonuç: Hassas Olmak Kusur Değil, Dönüştürülebilecek Bir Güçtür

Duygusal hassasiyet ya da aşırı duygusallık, doğru yönetildiğinde ilişkileri daha derin, hayatı daha anlamlı kılar. Kendine zarar vermeden, sınırlarını koruyarak, duygularını bastırmadan hassasiyetinle barış içinde yaşayabilirsin.

Unutma:

  • Empati kur ama kendinden vazgeçme.
  • Beklentiye gir ama doğru kişiden.
  • Tetiklen ama neye tetiklendiğini fark et.
  • Anlam yükle ama gerçeklikten kopma.
  • En önemlisi de: Duygularını ifade etmekten korkma.
Bizi sosyal medyada takip edin:
YouTube | Instagram | Spotify | WhatsApp TikTok