“Acaba ben mi abartıyorum?”, “Bu söyledikleri sadece bir şaka mıydı?”, “Kendimi neden bu kadar kötü hissediyorum?”
Eğer bu soruları son zamanlarda kendine sıkça soruyorsan, büyük olasılıkla duygusal şiddet olarak adlandırılan ve genellikle fark edilmesi en zor olan şiddet biçimiyle karşı karşıyasın.
Duygusal şiddet, fiziksel iz bırakmaz ama özgüvenini, kimlik algını ve ruh sağlığını sessizce yıpratır. Üstelik çoğu zaman bu şiddeti bize en yakın hissettiğimiz insanlar — bir partner, bir arkadaş, hatta bir aile üyesi — uygular. İşin en zor kısmı da burasıdır: duygusal manipülasyon ustaca gizlenir, sevgi kılığına bürünür ve sen fark ettiğinde kendine yabancılaşmış biri haline gelmiş olabilirsin.
Bu yazıda, toksik ilişkilerin içinde kaybolmadan, hangi davranışların aslında birer duygusal şiddet biçimi olduğunu adım adım öğreneceksin. Ayrıca narsist kişilik özellikleri, sınır koyma teknikleri ve özgüven kaybını önleme yolları hakkında da farkındalık kazanacaksın.
Duygusal şiddetin en sinsi biçimlerinden biri, sana “şaka” adı altında yapılan alaylardır. Başta eğlenceli gibi görünen bu sözler zamanla seni öz saygıdan uzaklaştırır. Sürekli olarak seninle dalga geçen, küçük düşüren ya da hatalarını tekrar tekrar gündeme getiren biri varsa, bu şiddeti “şaka” olarak görme hatasına düşme.
Bu kişiler etrafındayken diken üstünde oluyorsan, duygusal manipülasyon sürecine çoktan girmiş olabilirsin.
Duygusal şiddetin en gizli biçimlerinden biri, “şaka” maskesi altında yapılan alaylardır. Bu davranışlar başlangıçta masumca, hatta eğlenceli gibi görünebilir. Ancak zamanla bu sözlerin senin özsaygını kemirmeye başladığını fark edersin.
Özellikle aynı kişi ya da grup, sürekli seninle dalga geçiyor, geçmişteki bir hatanı ısrarla gündeme getiriyor ya da dış görünüşün, konuşma tarzın gibi kişisel özelliklerini mizah malzemesi yapıyorsa burada bir problem vardır.
Zihin şöyle çalışmaya başlar: “Bunu niye söylediler?”, “Neden herkes güldü?”, “Acaba ben gerçekten komik miyim?”
Bu sorular içini kemirirken, kendine olan güvenin adım adım azalır. “Sadece şaka” gibi görünen bu sözlerin aslında birer saygısızlık, hatta duygusal manipülasyon olduğunu anlaman, sağlıklı sınırlar çizmen açısından çok önemli.
Bir ilişkide sana en çok ihtiyaç duyduğun şeyi —özgürlüğünü— kaybettirerek seni sevgisizlikle değil, sevgi kisvesiyle kısıtlayan bir kişi varsa, o ilişkide ciddi bir duygusal şiddet vardır.
“Oraya gitmeni istemiyorum”, “O kişiler sana iyi gelmiyor”, “Benimle olacaksan bu şekilde davranamazsın” gibi cümlelerle seni yönetmeye çalışan biri seni sevdiği için değil, kontrol altında tutmak istediği için böyle davranıyor olabilir.
Bu tarz kişiler zamanla senin kararlarını sorgulatır, giydiğin kıyafetten tut da kiminle arkadaş olabileceğine kadar her şeye karışırlar. Seni koruyormuş gibi davranırlar ama aslında seni yalnızlaştırırlar.
Bu kontrol biçimi zamanla senin kendi hayatını sahiplenmeni engeller, kişisel sınırlarını bulanıklaştırır. Ve bir sabah uyanırsın, artık kendi kararlarını veremeyen, her şeyde onay bekleyen birine dönüşmüşsündür.
Bir problem yaşandığında ilk aklına gelen “Acaba ben mi yanlış yaptım?” düşüncesi ise, burada ciddi bir suçluluk döngüsü oluşmuş olabilir.
Duygusal şiddet uygulayan kişiler, çoğu zaman kendi sorumluluklarını almak yerine hatayı başkasına yıkmayı tercih eder. Seni sürekli olarak hatalı, eksik ya da beceriksiz göstermeye çalışırlar.
Bu durum genellikle çok ustaca yapılır. Hata varsa senin dikkatsizliğindir. Plan bozulduysa sen zamanında söylememişsindir. Karşı taraf geç kaldıysa sen fazla erken gelmişsindir!
Zamanla kendi doğrularını bile sorgulamaya başlarsın. Bu insanlar seni sadece suçlamakla kalmaz, seni kendi öz değerinle çatışmaya zorlar.
Böyle bir döngüden çıkmak için önce bunu bir şiddet biçimi olarak tanımak gerekir. Gerçek bir ilişkide insanlar hata yapar ama sorumluluğu da paylaşır. Tek taraflı suçlama, sağlıklı bir ilişkinin değil, duygusal sömürünün işaretidir.
Bazı insanlar seni yalnızken değil, özellikle kalabalık içindeyken küçük düşürmeyi tercih eder. Çünkü bu şekilde kurdukları üstünlük hissi daha güçlü hale gelir.
Özellikle aile toplantılarında, arkadaş buluşmalarında ya da iş ortamlarında yapılan “masum takılmalar”, “şakacı iğnelemeler” aslında sistematik bir aşağılama biçimi olabilir.
Sürekli sana lakap takılması, bir zamanlar yaptığın bir hatanın defalarca anlatılması, zayıf yönlerinin espri konusu yapılması… Hepsi seni gülerek incitmenin yollarıdır.
En kötüsü de budur: insanlar gülerken sen utanırsın. “Abartıyor muyum?” diye kendini sorgularsın.
Ama unutmamalısın ki: bir davranış seni sürekli rahatsız ediyorsa, bu rahatsızlık gerçektir. Kendini küçümsenmiş, değersiz ya da “sadece eğlence malzemesi” gibi hissediyorsan, bu sana saygı duymayan bir ortamda olduğunu gösterir.
Gerçek arkadaşlık ya da sevgi seni inciterek kendini eğlendirmez.
Bazı ilişkiler vardır ki içinde ne kadar çabalarsan çabala, hep eksik hissedersin. Ne kadar dikkatli olursan ol, yeterince iyi olamazsın.
Bu his genellikle senin değil, karşı tarafın sana sistemli olarak yüklediği yetersizlik duygusundan kaynaklanır.
Duygusal şiddetin en zor fark edilen yönlerinden biri budur: açık açık söylenmeyen ama davranışlarla, bakışlarla, sessizliklerle hissettirilen değersizlik duygusu.
Bir tartışmada seni tamamen görmezden gelen, başarını küçümseyen ya da duygularını önemsizleştiren insanlar, senin kimliğini adım adım silmeye çalışır.
Bu süreçte kişi zamanla kendisini tanıyamaz hale gelir. Başkaları için yaşayan, kendi değerini başkalarının gözünden ölçen birine dönüşebilir.
Bu noktada şu soruyu kendine sorman çok önemli: “Ben bu insanın yanında kendim olabiliyor muyum?”
Eğer cevap “hayır” ise, orada sevgiden çok bastırma, anlayıştan çok üstünlük savaşı vardır.